Biraz geç kalarak seyrettiğim filmlerden biri The
Notebook. Güzel bir aşk hikayesi. Tutkuyu, aşkı, sevgiyi, bedensel hazzı,
gençliği, kadın erkek ilişkilerini Noah ile Allie’nin birlikteliğinin merkezinde
seyirciye yaşatabilmiş yönetmen. İnsan hayatının merkezinde aşk olmazsa hayatın
ne tadı ne de tuzu olur ve varlıklı
olmanın aşksız aslında beş para etmediğini anlatmaya çalışıyor sanki film.
Film, Allie’nin ailesiyle birlikte yaz tatilini
geçirdiği kasabada, kasabanın gençlerinden Noah’nın ona kur yapmasıyla başlayan
ilişkinin aşka dönüşmesini anlatıyor. Tutkulu, masum, temiz bir aşktır bu. Noah
Allie’yi gördüğü anda ona aşık olur ve hayatının kadını olarak onu yaşamının
merkezine koyar. Aylar geçer birliktelik tutkulu ve mutlu bir şekilde devam
eder ta ki kızın ailesinin Noah ile tanışıncaya kadar.
Allie’nin ailesi varlıklıdır. Kızlarının eğitimi
için her şeyi yapmışlardır: piyano, resim, yabancı diller konusunda onu
eğitmişlerdir. Kızlarının bir kasaba çocuğuna kaptırmak istemezler ve Noah’a karşı tavırlarını açıkça ortaya koyarlar.
Noah istenmediğini ve kıza aslında ailesinin ona sağladıklarını gelecekte
vermeyeceğini bildiğinden ne yapacağını şaşırmıştır.
Kızla kavga ederler, kızın ailesi de onu bu beş
parasız oduncuya kaptırmak istmediğinden hemen eşyalarını ve kızlarını alıp,
apar topar yazlıktan ayrılırlar. Kız Noah’ın ona yazmasını ister, Noah hergün
Allie’ye yazar. Tam tamına 365 mektup
gönderir fakat mektupların hiçbiri Allie’ye ulaşmaz. Kızın annesi tarafından
saklanır.
Araya savaş girer Noah askere çağrılır,gider
cephede en yakın arkadaşını kaybeder. Bu arada Allie kolejde okur, gönüllü
hemşire olarak da yaralı askerlere yardım eder. Oradaki hastalardan biri ona
aşık olur, o da onunla birlikte olmaya başlar. Zaten varlıklı bir aileden gelen
yeni damat adayı Allie’yi de Allie’nin ailesinin de beklentilerini tam olarak
karşılayacak cinstendir.
Noah askerden döner, babası evlerini satmıştır.
Noah’ın Allie’ye söz verdiği evi alması için parayı ona verir. Noah evi alır ve
kızın bu evde olmasını hayal ettiği herşeyi yapar. Bu evin verdiği bu emeğin
kızın ona getireceğini umut ederek bekler. Nitekim Allie’nin evlemesine yakın
bir tarihte kız gazetede Noah’ı ve yaptığı evi görür. Yazlık kasabasına onu
görmeye gider.
Yıllar sonra buluşan ikili aslında aralarındaki
tutku, çekim ve aşktan hiçbir şey kaybetmemiştir. Aşk alev alev içlerini,
dışlarını, bedenlerini sarar yakar, tutku onları birbirilerine kenetler ve aşk
kazanır.
Filmdeki görsellik, doğa, oyuncuların giyim kuşami,
makyajı ,saçları, müzikler kısacası herşey konu ile
fevkalade bir uyuym içinde akar.
Film seyirciyi aşkla büyülüyor, tutkuyla
harmanlıyor. Seyirci 123 dakikalık bu düş aleminden kendi gerçeğine ve kendi
hayatına zorlukla uyanıyor.
Filmde herzamanki gibi herşey kolay ve çabuk olur:
Aşağıdaki bu repliğin de yanıtı filmde çabucak yanıt buluyor.
“Would you stop thinking about what
everyone wants? Stop thinking about what I want, what he wants, what your
parents want. What do you want? What do you want? ”
Düşün bakalın sen de kendini, mekan ve zaman üstü
bir boyuta bir çık da aşağıdaki soruları yanıtla kendin için. O kadar kolay mı herşey?