Kadınların budala olduğunu gösteren filmlerden bir diğeri “Far
From The Madding Crowd”
Güya evlenmek istemeyen, güçlü bir kadın olduğunu kanıtlamak isteyen,
kocaya ihtiyacım yok, tek başıma yaparım, erkek kadar güçlüyüm, erkek kadar
herşeye hakimim diyen bir kadının hayatına giren üç erkekle olan ilişkileri,
yakınlığı, beklentileri, zayıflıkları ve kadın olmanın romantic aptallığı
üzerine bir film.
Filmde Gabriel Oak karakteri o kadar sakin, o kadar fedakar, o kadar aşık
ki sevdiği kadın Miss Everdene için yapmadığı ve yapmayacağı şey kalmıyor. Kendisi
bir düş, bir masal kahramanı adeta, kadınların beklediği beyaz atlı prensin etten kandan hali adeta . Her
daim içten içe sevdiği o kadının desteği, der daim onun bir numaralı yardımcısı
7/24 kesintisiz hep verici bir aşkla dolu. O aşkı uğuruna herşeyi göze alan bir
adam ve böylesi ne geldi, ne görüldü...Mr.
Oak karakteri, gerçekten de kadınların beklentilerini tam
anlamıyla karşılıyor, o bir kurtarıcı, romantik, hayalperest tüm kadınların gerçekte
asla bulamayacağı, yaşayamayacağı o aşkı yaşatıyor. Ne yalan söyleyeyim biz
kadınlarda bu hayalperestlik fazlasıyla var,
sadece dozu değişken, kimimizde çok, kimimizde az.Yani böyle her daim hazırda
bekleyen bir aşığa kim hayır diyebilir ki? Sonuç itibari ile bu Mr. Oak karakteri
tam bir kandırmaca, gerçekle bağdaşmayan türden işte.
Filmde Mr. Gabriel Oak’I canlandıran Matthias Schoenaerts
sadece bakış ve vucuttan ibaret, oldukça maskülen, kolu bileği güçlü erkek
rolünü iyi götürmüş, ama karakter oldukça ilkel, kalmış, zerafetten yoksun,
asi, dediğim dedik, buyurgan.
Başrol kadınımız Miss Bathsheba Everdene’I canlandıran Carey
Mulligan rolünü iyi oynamış, amcasından kalma çiftliğin idaresini yönetmekte etkili ve başarılı.
Bence filmdeki komşusu
asiizade William Boldwood’u canlandıran
Michael Sheen’i Masters of sex dizisinden
de tanıyoruz. Rolünün hakkını inanılmaz vermis, bu filmdeki en iyi karakter
bence. Öykü gerçek olsaydı Everdene’in
birlikte olacağı tek kişi de bu olurdu ama böyle olsaydı filmi çekmenini anlamı
da olmazdı. Gerçekçi sıradan hikayeler kimsenin umurunda olmazdı asla.
Tom Sturridge’ün canlandırdığı Sgt. Francis 'Frank' Troy karakteri de oldukça
başarılı. Ağızı laf yapan ve sahip olduğu tek şey subay üniforması olan bu
adamın Everdene’i sadece birkaç sözle aşk tuzağına düşürmesi de oldukça
gerçekçi.
Kadınlar iki güzel söze, iki hayale kanacak kadar alçaktan uçan kuş
beyinliler çünkü. İçten içe aşk uğuruna yanıp tutuşurlar hep. Bağımsızım,
kendime bakarım, erkeğe ihtiyacım yok dese yanmaya, yanıp kül olmaya hazırdır
aslında. Aşk kadınların en büyük aptalığıdır nereden bakarsanız bakın, onun
için vermeyecekleri şey yok, ödemeyecekleri bedel yoktur.
Sonuçta filmde sabırlı olan kazanır gibi bir mesaj
veriliyor.Ama neyi? Yemekten arta kalanları. Bana kalıra esas kazanan en iyi
kandırandır. Hayat bu tür cmbazlarla dolu, sahip olduğu koleksiyona bir
yenisini eklemek istemeyen tek bir erkek tanımıyorum ya siz?
Sonuçta aşk kazanıyor gibi görülse de, kadın her daim
kaybedendir.
Erkeklere tavsiyler: kadınlar kolay kanan
varlıklar onlara güzel sözcükler fısıldayın, aşk dolu bakışlar fırlatın, aşka
hayır diyebilecek tek bir kadın bulamazsınız.Ne demişler" Kız aklı kaz aklı".
Bu arada not etmekte fayda var film İngiliz edebiyatının Zola'sı sayılan Thomas Hardy'nin ( 1840-1928) Çılgın Kalabalıktan Uzak adlı eserinden perdeye uyarlanmıştır.