12 Nisan 2013 Cuma

The notebook (2004)

Biraz geç kalarak seyrettiğim filmlerden biri The Notebook. Güzel bir aşk hikayesi. Tutkuyu, aşkı, sevgiyi, bedensel hazzı, gençliği, kadın erkek ilişkilerini Noah ile Allie’nin birlikteliğinin merkezinde seyirciye yaşatabilmiş yönetmen. İnsan hayatının merkezinde aşk olmazsa hayatın ne tadı ne de tuzu olur ve varlıklı olmanın aşksız aslında beş para etmediğini anlatmaya çalışıyor sanki film. 


Film, Allie’nin ailesiyle birlikte yaz tatilini geçirdiği kasabada, kasabanın gençlerinden Noah’nın ona kur yapmasıyla başlayan ilişkinin aşka dönüşmesini anlatıyor. Tutkulu, masum, temiz bir aşktır bu. Noah Allie’yi gördüğü anda ona aşık olur ve hayatının kadını olarak onu yaşamının merkezine koyar. Aylar geçer birliktelik tutkulu ve mutlu bir şekilde devam eder ta ki kızın ailesinin Noah ile tanışıncaya kadar.
Allie’nin ailesi varlıklıdır. Kızlarının eğitimi için her şeyi yapmışlardır: piyano, resim, yabancı diller konusunda onu eğitmişlerdir. Kızlarının bir kasaba çocuğuna kaptırmak istemezler ve Noah’a  karşı tavırlarını açıkça ortaya koyarlar. Noah istenmediğini ve kıza aslında ailesinin ona sağladıklarını gelecekte vermeyeceğini bildiğinden ne yapacağını şaşırmıştır. 

Kızla kavga ederler, kızın ailesi de onu bu beş parasız oduncuya kaptırmak istmediğinden hemen eşyalarını ve kızlarını alıp, apar topar yazlıktan ayrılırlar. Kız Noah’ın ona yazmasını ister, Noah hergün Allie’ye yazar. Tam tamına  365 mektup gönderir fakat mektupların hiçbiri Allie’ye ulaşmaz. Kızın annesi tarafından saklanır.
Araya savaş girer Noah askere çağrılır,gider cephede en yakın arkadaşını kaybeder. Bu arada Allie kolejde okur, gönüllü hemşire olarak da yaralı askerlere yardım eder. Oradaki hastalardan biri ona aşık olur, o da onunla birlikte olmaya başlar. Zaten varlıklı bir aileden gelen yeni damat adayı Allie’yi de Allie’nin ailesinin de beklentilerini tam olarak karşılayacak cinstendir.
Noah askerden döner, babası evlerini satmıştır. Noah’ın Allie’ye söz verdiği evi alması için parayı ona verir. Noah evi alır ve kızın bu evde olmasını hayal ettiği herşeyi yapar. Bu evin verdiği bu emeğin kızın ona getireceğini umut ederek bekler. Nitekim Allie’nin evlemesine yakın bir tarihte kız gazetede Noah’ı ve yaptığı evi görür. Yazlık kasabasına onu görmeye gider.
Yıllar sonra buluşan ikili aslında aralarındaki tutku, çekim ve aşktan hiçbir şey kaybetmemiştir. Aşk alev alev içlerini, dışlarını, bedenlerini sarar yakar, tutku onları birbirilerine kenetler ve aşk kazanır.

Filmdeki görsellik, doğa, oyuncuların giyim kuşami, makyajı ,saçları, müzikler kısacası herşey konu ile  fevkalade  bir uyuym içinde  akar.
Film seyirciyi aşkla büyülüyor, tutkuyla harmanlıyor. Seyirci 123 dakikalık bu düş aleminden kendi gerçeğine ve kendi hayatına zorlukla uyanıyor.
Filmde herzamanki gibi herşey kolay ve çabuk olur: Aşağıdaki bu repliğin de yanıtı filmde çabucak yanıt buluyor.
“Would you stop thinking about what everyone wants? Stop thinking about what I want, what he wants, what your parents want. What do you want? What do you want? ”
Düşün bakalın sen de kendini, mekan ve zaman üstü bir boyuta bir çık da aşağıdaki soruları yanıtla kendin için. O kadar kolay mı herşey?

9 Nisan 2013 Salı

Bahar

Bu yıl bahar ağır ağır geliyor
Huysuz bir ihtiyar gibi
Günler nadiren bahtiyar ve güneşli
Çokça da sert ve esintili.