27 Ocak 2015 Salı

Birdman or (The Unexpected Virtue of Ignorance) / Birdman ya da Cahilliğin Umulmayan Erdemi

Alejandro Gonzalez Iñárritu en sevdiğim yönetmenlerden biri. İnsanın iliklerine kadar işleyen duygu dünyasını, yazdığı senaryolarla ve seçtiği oyuncularla buluşturabilenlerden Iñárritu günümüze ait insanın acılarını, yalnızlığını, itilmişliğini, sevgisizliğini, kötü talihini, kader denilen kadersizliğini çok iyi analiz edip konuyu görsellikle harmanlayabilen ve bunu sinematografik olarak seyirciye sunabilen yönetmenlerden biri benin için.

Filmin konusunu özetlemek gerekirse şöyle : Film, yıllar önce hasılat rekorları kıran bir süper kahraman olan Birdman rolü sayesinde büyük bir ün kazanmış olan ve yıllar sonra Broadway’in küçük bir tiyatrosunu satın alıp kendi oynayıp, yönettiği bir oyun ile ayakta kalmaya çalışan Riggan Thomson’un hikayesini anlatıyor.  Film Raymond Carver’den şu dizelerle açılıyor :
“Ve bu hayattan umduğunu
buldun mu, her şeye rağmen?
Buldum.
Ne ummuştun?
Umduğum kendime sevilmiş denmesiydi,
Kendimi sevilmiş hissetmekti yeryüzünde.”
( And did you get what
you wanted from this life, even so?
I did.
And what did you want?
To call myself beloved, to feel myself
beloved on the earth.)
Birdman, yalnızlık içinde, yalnızlığın derinliklerinde yaşayan, unutulmaya yüz turmuş eski bir oyuncu. Tanınmış Birdman insanlara çokça aksiyon, görsel efektlerle dolu filmlerle toplumun sevgisini ilgisini almış biri. Hayat için değerli mesajlar vermek yerine anlık zevkler, basit numaralar, geçici adrenalin salgılatan sahneler, balondan şişirme hikayelerle ünlenmiş biri o. Buna karşın  Riggan Thompson ise Broadway’de sahnelemeye çalıştığı tiyatro oyunuyla aslında içindeki “ben”i, ruhu, yeteneği ve yaşamı dahi yaşayamamış olan, o topluma mal olmak uğuruna ailesine vakit ayıramamış, bundan pişmanlık duyan biri. Filmde Birdman ile Riggan’in  arasındaki içsel çatışmaya, gel gite sürekli tanıklık ediyoruz.



Filmin başından beri Riggan özdeşleştirildiği Birdman’in sadece oynadığı karakterlerden biri olduğunu anlatmaya çalışıyor. Aslında Birdman gibi süper kahramanların söyledikleri ya da yaptıkları ile akılda kalan bir aksiyon film oyuncusuna karşılık,  Riggan’ın geçek olduğunu, insan olduğunu, yetenekleri  ve duyguları olduğunu anlatıyor. Birdman dışında başka bir benliği olduğunu haykırsa da oyuncumuz bununla kimsenin ilgilenmediğini, onun sıradanlığının prim yapmadığı gerçeği ile sürekli yüz yüze gelir. Bu onu içten içe yaralar. Herkesin Birdman’i olabilmek uğuruna aslında esas Riggan olamadığını, ailesine sahip çıkamadığını, kızı büyürken yanında olamadığını, şöhret olma bağımlılığı ile boğuşmasını izlerken Riggan’ın bundan dolayı çektiği vicdan azabına da tanık oluyoruz.Tüm bunları farkına vararak Riggan olmayı seçtiğinde, kızı da yanındayken, eski eşi de onu desteklerken para kazanamadığını, insanların  gerçek oyunculuğuyla, sahnelediği oyunla ilgilenmediklerini ve bu ikilem karşısında çektiği acı ve yaşadığı derin sevgisizlik ve yalnızlıkta  aslında etrfındakileri , kendini  ve sevdiklerini de bir türlü tatmin edemeyen, sevemeyen biri olduğunu görüyoruz.
Filmin şu sahnesi de aslında Riggan’ın iç dünyasıyla örtüşüyor. Donla sokakta kaldığında denk geldiği bir adam yüksek sesle Macbeth’ten şu bölümü alıntılıyor:
‘’Hayat dediğin nedir ki;
Yürüyen bir gölge bir zavallı bu sahnede.
Bir saat boy gösterip boyun kırıp gidecek.
Bir daha da duyulmayacak artık sesi.
Bir aptalın anlattığı bir masal bu.’’
Tıpkı tiyatro sahnesinde oyun sergilendikten sonra ışıkların kapanması gibi, bize sunulan o parlak yaşamın ardındaki karanlığı, acıyı , kaybolmuşluğu, kimsesizliği, sevgisizliği filmde çok iyi verilebilmiş İnarritu.


İnsanın beslediği ego, insanlara topluma mal olan birinin unutulmaya mahküm bir zamanda küllerinden yeniden doğma çabası, parasızlık, kişilik sınıntısı, aile ilişkilerindeki başarısızlık, meslektaşlarıyla geçimsizliği ve en çok da kendisiyle savaşması yapmak istediklerine karşılık ondan bekleneni yapması arasında sıkışıp kalman adamın dramından, hayatından bir kesiti bu film.
Birdman aslında toplum içinde var olurken kendi değerlerinden ve kendisi olmaktan vazgeçen insan. Ailesini, para ve şöhret ve iş uğuruna terk eden, sevdikleriyle vakit geçirmek yerine toplumdaki aksiyon düşkünü insanların hayatında aptal bir hayran kitlesinin hayatında bir poz bir poster olmaktan öteye gidemeyen bir şöhret hastası Birdman.


Eleştirmenler de filmden nasibini alıyor, sadece konuyu ele alıp arkadaki tüm çabayı, işine gecesini gündüzünü, hatta hayatını adamış insanı hiçe sayan eleştirmenlerin katılığını da eleştirmek istemiş İnarritu. Bunu yaparken belki de hepimiz başkalarının hayatları konusunda o katı bükülmez eleştirmenler olduğumuzu, dinlemeden görmeden, bimeden diğer insanların hallerini, yaşamlarını acımasızca ve onyargılı eleştirdiğimizi anlatıyor.
Her parlak işin arkasındaki karanlığı görmezden gelmek ise hepimizin yaşadığı bir yanılgı. O parlak Brodway ışıklarının arka plandaki karanlık odalar, dar koridorlar, oyuncuların sıkışmışlığı aslında bize sunulan sadece görüntüden ibaret olan ferahlığın bir illüzyondan ibaret olduğunu açıkça gösteriyor.Birdman herkes gibi bir insan, kendisi olamamış, topluma mal edilmiş bir kayıp kişilik, evde farklı, işte farklı, dışarıda başka, arkadaşlarıyla bambaşka olan maskelerle yaşamak zorunda kalan basit insanın hayatını ben de varım demek adına zorlaştırması.  Hepimiz aslında o arka sahnedeki dar koridorlarda sıkışmış kalmış kişileriz.



İnsanlara basitçe istediklerini sunmaya devam ettiğin sürece ününe ün, parana para katmaya devam edersin. Filmde Riggan Thompson tam da cehalet mi yoksa kendin olmak mı arasında sıkışmış kalmış kahramanımız. İntihar olayının başarısızlığı sonucunda yeniden kendinden söz ettirmiş izleyici/ takipçi sayısını arttırmış ve kitlelere kendinden söz ettirebilmiştir.



Riggan bu mu, Riggan kim, Birdman mi? Unutulmaya yüz tuttuğunda insanın aslında geriye dönüp baktığı o hayatı boşuna ve hiçkimse olarak geçirdiği zamana meydan okuyan biri mi?
Birdman, kendi yalnızlığında, hayati değerlerin içinde değersizleşen biri. Riggan’ın sahnelediği oyun Raymond Carver’ın “What We Talk About When We Talk About Love” isimli oyunudur.Oyunun final sahnesinde adam, onu aldatan karısına ve karısını yatakta bastığı diğer adama silahı doğrulturken ağzından şu soru cümlesi çıkıyor: “Neden hep en nihayetinde insanların beni sevmesi için yalvarıyorum?” Son cümlesi de: “Ben yokum. Burada mıyım ki?” diyerek tetiği çekiyor.
Filmde iliklerime kadar hiçkimse olduğumu hissettiren İnarritu bana aslında bağırarak fısıldıyor : Şimdi yol yakınken sevdiklerine, ailene ve dostlarıma daha çok sarıl, onlarla daha iyi vakit geçir. Şu kısacık ömürde toplumun ya da etrafımdakilerin bana dayattığı kişi olmaktansa kendim olmayı bilmem gerek. Bu çatışmanın bittiği yerde gerçek huzur ve değerler var.
Bırdman’in tersine gecikmeden hayatta istediklerimizi yaptığımız, sevdiklerimizle kucaklaştığımız, kendimizle barıştığımız, gerçek  kendimizi bulduğumuz ve varolmanın, sevmenin, sevilmenin her anın kıymetini yaşayarak ve sevdiklerimizle yaşlanarak hayatı yaşamak dileği ile…kim olursak olalım, ne olursak olalım, nerede olursak olalım , sevginin ve sevdiklerimizin kıymetini bilelim, zira gerisi boş.
Ego, şöhret tutkusu, izlenme ve izleme açlığına, psikolojik bozukluklarımıza, sevilme, beğenilme arzumuza, bilgiye ve herkesten yukarıda, herkesten üstün olma açlığımıza tokat yapıştırıyor Birdman.
Filmin sonunda Cengiz Aytmatov şu sözler de aklıma gelmiyor değil :“Aslında her insan bir romandır ve biraz kahramandır. Gün gelir anlar ki, harcadığı tek şey hayalleri değil, zamandır.”
Filmde 4 ayrı son var kanımca, ilki sahnede intihar eden Riggan, ikincisi hastanede kurtulmuş olan Riggan, üçüncüsü hastanede camdan atlayarak intihar eden Riggan ve sonuncusu herkesten ve herşeyden arınmış aydınlanmış insanoğlunu doyurmsuzluğunu çözen, kendi varlığının farkındalığına varan ve herkesten ve herşeyden özgürleşmiş olan Riggan ....Seçim size kalmış, siz hangi Riggan’sınız?