Moonrise Kingdom / Yükselen Ay Krallığı
Filmi dün seyrettim ve dürüstçe söylemek gerekirse hiç beğenmedim.
Beklentilerimin çok arttığı kesin. Sinemadan hep daha fazlasını istedim ve
bekledim, ama ne yazık ki hayal kırıklıklarım seçici olmaya çalışmama rağmen
oldukça çok. Öyle beni 2 saat eğlendirip, güldürecek ve bir saat sonra da
unutup gideceğim filmlerin peşinde asla olmadığım gibi süper sürükleyici bir
aksiyon filmi peşinde de hiçbir zaman olmadım.
Üstelik zaman benim için ilk gençlik yıllarımdakinden çok daha hızlı
aktığından seyredeceğim filmleri çok daha özenli elemem gerekiyor. Eleyerek
seçtiklerimden Moonrise Kingdom / Yükselen Ay Krallığı filminin ne konusunu sevdim, ne de
oyuncularını. Oyuncuların arasında Bruce Willis, Edward Norton varlar ama öyle
sıradanlar ki fazlasıyla sıkıcı bulduğum filme hiçbir artıları olamamış.
Daha fimin başında daralmaya başladım, sonunda da elde var koskoca bir
“sıfır”la bitirdim. Büyük bir hayal kırıklığı yaşasım. Yazık oldu zamanıma...
Büyüklere masal tanımlaması dahi
yapamayacağım bu film için. Büyümüş de küçülmüş çocukların ara sıra büyük
laflar etmeleri beni hiç cezbetmedi. Empatik olmamız gerektiğine dair birçok
mesaj fazlasıyla ironik ve abartılı verilmiş. Film duygusal desen değil, komik
desen değil mesajlarla dolu desen o da değil.
Madem seyrettim biraz da konusuna değineyim bari. Sorunları olan 12/13
yaşındaki biri kız, diğeri erkek kahramanların, büyüklerden ve yaşadıkları bu
sıradan dünyadan kaçma teşebbüslerinin serüveni. Film başladığı yerde bitiyor
bir adım ileride değil. Hiçkimse hiçbir alışkanlığını değiştirmeden yaşamaya
devam ediyor. Kız kahramanımız Suzy ailesinden nefret ediyor, onlarla sorunlar
yaşıyor, iletişim kuramıyor vs.. Erkek kahramanımız Sam de annesini babasını
kaybetmiş biri, koruyucu aile yanında yaşayan ve o aile tarafından da geri
istenmeyen bir çocuk. Aynı zamanda izci kampında arkadaşları tarafından
dışlanmış, sevilmemiş, benimsenmemiş biri. Tüm bunların nedeni hakkında hiçbir
bilgi yok, yönetmenimiz bizi “o kısmını sen uydur izleyici” düşüncesiyle başbaşa bırakıyor. Efendim, bu
iki çocuk biri evden, diğeri kamptan kaçıyorlar, başbaşa serüvene atılıp
birbirilerine aşık oluyorlar. İki dışlanmış, sevilmeyen yanlız kalmış kişi
sevgiyi ve benimsenmeyi birbirlerinde buluyorlar.
Kız
niye ailesiyle anlaşamıyor, onlardan ne istiyor ve ne alamıyor, Sam izci
kampında neden bir türlü benimsenmiyor, sevilmiyor? Bunlara filmde yer yok.
Kızın annesi babası 4 çocuk yapmışlar ama birbirlerini sevmiyorlar gibi,
megafonla iletişim kuruyorlar, evde megafonla duyurular yapılmakta, uyulması
gereken kurallar megafonla tekrarkanıyor. İşte bu garip ailede kızın annesi
kasaba polisi ile flört ediyor, duygusal boşluğunu onunla dolduruyor. Niye,
niçin, nasıl’ın cevapları yok. Evliliğindeki sorunlarını kocanla konuştun mu
kadın, çözmeye çalıştın mı bunları gibi birtakım farklı arka plan sorularının da
cevapları yok. Öyle işte kabul edip seyretmeye devam edeceksin.
Gelelim başröldeki 12/13 yaşındaki
Sam’le Suzy’ye.Bu iki kişi sevilmediklerine karar vermişler. Hiçbir şekilde
anlaşılmak için çaba sarf etmeden, kabul edilme savaşı vermeden kaçarak bir
çeşit isyanlardalar. Benimsenmediklerini düşünüp bulundukları/yaşadıkları
yerden sıvışıp kaçıyorlar. Üstüne üsylük genç de değiller, sadece çocuklar.
Allah aşkına 12 yaşındaki çocuklara mutsuzluk, anlaşılmama, sıvışma olayını,
sevilmiyorum düşüncesininin altında niye ezilirlsinler. Aşık oluyorlar üstüne
üstlük evelniyorlar da. Komik bile değil, tek kelime ile saçma. Birey olmayı
öğrenememiş bu iki çocuk sorunlarını evlenerek ve birbirilerini severek ve
kaçarak mı çözüyorlar? Tamamen
realiteden uzak. Çocukların evden kaçması, aşk yaşamaları hiçbir şekilde eğlenceli değil.
İnsanoğlu çok garip, hep istiyor, hep talep ediyor, hep etrafından bekliyor
ama konu ile ilgili hiçbir şey yapmıyor. Filmin sonunda yine megafon elde, yine
direktifler megafonla veriliyor. Bir ilerleme yok. Bana kalırsa film bir sürü
boşluklarla dolu.
Psikolojileri bozuk bu iki çocuğun isyanını anlatıyorsun ama hiçbir şekilde
filme psikolojik bir derinlik aktamıyorsun, bizi konunun derinliğine ya da
önemine ortak edemiyorsun be sevgili yönetmen , senarist kardeşlerim.
Açıkçası, seyrettiğim ama öyle bayılmadığım “Amelie”nin küçük tırnağı
olamayacağı gibi, “Hugo”nun da yakınından uzağından geçememekte film.
Bana kalırsa Moonrise Kingdom / Yükselen Ay Krallığı seyretmeniz tam bir
zaman kaybı. İzlemeyin ve yapacak daha iyi birşey bulun!