Deep Blue Sea
Aşık ve yalnız bir kadını ve onun seçimlerini
anlatan bir film Deep Blue Sea.
Hayata neden ve nasıl bağlanır bir kadın? Hayatı
yaşanır kılan, onu anlamlı kılan nedir?
Hester, sosyal mevkisini korumak ve zengin ve
prestijli bir mesleğe sahip yaşlı kocayla sürdürdüğü hayata sırtını dönmeyi
seçer. Onun yerine, genç aşığını ve hayal ettiği aşkı seçen bu kadın, özünde
katlanamadığı ve karşı karşıya kaldığı derin yalnızlığı anlatıyor bu film.
Hester onunla ilgilenen, ona kur yapan, ruhunu çalan ve bedenini doyuran bu
genç adamla birlikte olmak için eşini ve eski yaşamını terkeder. Onda kendini
bulup tamamlayacağını sanır. Başlarda sevgilisiyle sıkça birlikte olur
sonrasında da eşini terkederek onun yanına taşınır. Sorun burada başlar, Hester
buna rağmen yalnız, terkedilmiş, mutsuz ve yabancı hisseder kendini olduğu
yerde, birşeyker eksiktir. Yüreğindeki boşluk büyük, çünkü adam kadının
derinliğne inememiş ve yüzeyde sadece eğlencenin olduğu kısımlarda başıboş
gezmekte ve eğlenmektedir adam, böyle mutludur. Hester’i elde ettiğinden de
kadını ona cazip gelmemeye başlamıştır, hatta hayatını ağırlaştırmıştır.
Hester’in ondan beklentileri kadını boğmaya başlamıştır bile. Adam
arkadaşlarıyla ayrı vakit geçirir, kadının doğum gününü unutur ve tüm bunların neticesinde
kadın intihara teşebbüs eder. Çünkü hayatı, idealleri ve inandığı aşkın ve
ondan beklediği ve istediği karşılığı vermemesi onu umutsuz yapmıştır, gelecek
karanlıktır ve o bu aşk uğuruna göze
aldığı herşeyi yitirir, toplumsal saygınlık, kendine güven, mutluluk, yarından
umut, hayat anlamını yitirmiştir. Onu hayatta tutan tüm dallar kırılmaktadır,
bir sonraki dal da çürüktür.
Kocası kendisinden yaşça oldukça büyük olması ve
kültürel ve sosyal olarak yüksek bir
tabakadan olması Hester’a kolayca çiğnenecek birşey olarak görünmektedir.
Hester kültürlüdür, zekidir ve aptal aşıktır. Aşk
aklını başından almıştır.
Birlikte olduğu genç sevgilisi hovardadır, evli bir
kadını baştan çıkarmak onun için eğlenceden ibarettir, kadını sahiplenmez,
önemsemez, kadın artık kullanılmıştır. Adam sıkılmıştır, beklentilerden,
yüklenmek istemediği yükleri taşımak zorunda kalmaktan daralmıştır, bu yüden
dışarıda arkadaşlarıyla bolca vakit geçirir. Kadın bu adamı sever ve adamın
yokluğunda, yüzeyselliğinde hayatı yaşamaya değer bulmaz. Hissizleşmek ve
taşıdığı bu ağır yükten o da kurtulmak ister çünkü sevgilisiyle birlikte olmak
ona acı vermeye başlamıştır bile.
Tolstoy’un dediği gibi: “Bir kadının kaderi,
sevdiği adamın ihanetiyle, sevmediği adamın sadakati arasında çizilir”.
Hester sonunda yapayalnız kalır. Yanında ne kocası
ne de sevgilisi vardır. Hayata mı, ölüme mi kendini teslim eder belli değil ama
onu sevmeyen sorumluluk sahibi olamayan, büyüyemeyen bir erkek için kendini ve
kalbinin paramparça olmasına anlamsızca izin vermiştir. Aşk bir tür kölelik ve
acizliğe dönüşmüştür onda. Sevdiğini yanında tutabilmek için herşeyi yapar ama
o yine de gider, gitmeyi seçer çünkü gitmek kolaydır, gitmek eğlencelidir,
gitmek yeni bir maceradır, oysa kalmak hayatı göğüslemek ve zorlukları
taşımaktır, ilikiyi yüklenmektir, adamımız bencilce gider.
Hayat gibi herşey gelip geçici, birçoğumuzun
değerini anlayamadığı ve elinden her geçen saniye geri dönüşü olmayan bu
saniyeler ve saatler gibi herşey geçici.
Aşk uğuruna hayatı harcanmaya değer bulan Emma
Bovary ve Anna Karenina gibi Hester de kendini kurban etmeyi seçmiştir kanımca.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder