16 Temmuz 2013 Salı

Deep Blue Sea


Deep Blue Sea

Aşık ve yalnız bir kadını ve onun seçimlerini anlatan bir film Deep Blue Sea.
Hayata neden ve nasıl bağlanır bir kadın? Hayatı yaşanır kılan, onu anlamlı kılan nedir? 

Hester, sosyal mevkisini korumak ve zengin ve prestijli bir mesleğe sahip yaşlı kocayla sürdürdüğü hayata sırtını dönmeyi seçer. Onun yerine, genç aşığını ve hayal ettiği aşkı seçen bu kadın, özünde katlanamadığı ve karşı karşıya kaldığı derin yalnızlığı anlatıyor bu film. Hester onunla ilgilenen, ona kur yapan, ruhunu çalan ve bedenini doyuran bu genç adamla birlikte olmak için eşini ve eski yaşamını terkeder. Onda kendini bulup tamamlayacağını sanır. Başlarda sevgilisiyle sıkça birlikte olur sonrasında da eşini terkederek onun yanına taşınır. Sorun burada başlar, Hester buna rağmen yalnız, terkedilmiş, mutsuz ve yabancı hisseder kendini olduğu yerde, birşeyker eksiktir. Yüreğindeki boşluk büyük, çünkü adam kadının derinliğne inememiş ve yüzeyde sadece eğlencenin olduğu kısımlarda başıboş gezmekte ve eğlenmektedir adam, böyle mutludur. Hester’i elde ettiğinden de kadını ona cazip gelmemeye başlamıştır, hatta hayatını ağırlaştırmıştır. Hester’in ondan beklentileri kadını boğmaya başlamıştır bile. Adam arkadaşlarıyla ayrı vakit geçirir, kadının doğum gününü unutur ve tüm bunların neticesinde kadın intihara teşebbüs eder. Çünkü hayatı, idealleri ve inandığı aşkın ve ondan beklediği ve istediği karşılığı vermemesi onu umutsuz yapmıştır, gelecek karanlıktır ve o  bu aşk uğuruna göze aldığı herşeyi yitirir, toplumsal saygınlık, kendine güven, mutluluk, yarından umut, hayat anlamını yitirmiştir. Onu hayatta tutan tüm dallar kırılmaktadır, bir sonraki dal da çürüktür.


Kocası kendisinden yaşça oldukça büyük olması ve kültürel ve sosyal olarak yüksek  bir tabakadan olması Hester’a kolayca çiğnenecek birşey olarak görünmektedir.
Hester kültürlüdür, zekidir ve aptal aşıktır. Aşk aklını başından almıştır.


Birlikte olduğu genç sevgilisi hovardadır, evli bir kadını baştan çıkarmak onun için eğlenceden ibarettir, kadını sahiplenmez, önemsemez, kadın artık kullanılmıştır. Adam sıkılmıştır, beklentilerden, yüklenmek istemediği yükleri taşımak zorunda kalmaktan daralmıştır, bu yüden dışarıda arkadaşlarıyla bolca vakit geçirir. Kadın bu adamı sever ve adamın yokluğunda, yüzeyselliğinde hayatı yaşamaya değer bulmaz. Hissizleşmek ve taşıdığı bu ağır yükten o da kurtulmak ister çünkü sevgilisiyle birlikte olmak ona acı vermeye başlamıştır bile.
Tolstoy’un dediği gibi: “Bir kadının kaderi, sevdiği adamın ihanetiyle, sevmediği adamın sadakati arasında çizilir”.
Hester sonunda yapayalnız kalır. Yanında ne kocası ne de sevgilisi vardır. Hayata mı, ölüme mi kendini teslim eder belli değil ama onu sevmeyen sorumluluk sahibi olamayan, büyüyemeyen bir erkek için kendini ve kalbinin paramparça olmasına anlamsızca izin vermiştir. Aşk bir tür kölelik ve acizliğe dönüşmüştür onda. Sevdiğini yanında tutabilmek için herşeyi yapar ama o yine de gider, gitmeyi seçer çünkü gitmek kolaydır, gitmek eğlencelidir, gitmek yeni bir maceradır, oysa kalmak hayatı göğüslemek ve zorlukları taşımaktır, ilikiyi yüklenmektir, adamımız bencilce gider.

Hayat gibi herşey gelip geçici, birçoğumuzun değerini anlayamadığı ve elinden her geçen saniye geri dönüşü olmayan bu saniyeler ve saatler gibi herşey geçici.
Aşk uğuruna hayatı harcanmaya değer bulan Emma Bovary ve Anna Karenina gibi Hester de kendini kurban etmeyi seçmiştir kanımca.



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder