Geç okuduğum kitaplardan biri Demian. Herman
Hesse’nin bu eserini gençlik yıllarımda okumuş olsaydım bana çok daha fazla
katkısı olurdu diye düşünüyorum. Hesse, romanı 1919′da “Emil Sinclair” takma
adıyla yayınlamıştır fakat daha sonra yazarın Hesse olduğu ortaya çıkmıştır.
Hesse tam bir Nietzsche ve Schopenhauer aynı zamanda da doğu mistisizmi hayranı, kitaptan da bu
etkiler rahatça anlaşılıyor.
Kitap Emil Sinclair adlı gencin kendini
arama yolculuğunu anlatıyor. Roman gençliğin, toyluğun betimlemesi ile başlıyor ardından gelen
boşvermişlik ve yaşanan hayırsızlık döneminden sonra bir anda başlayan
aydınlanma ve bilinçlenme yolculuğu ile devam ediyor. Gençlikteki dar çerçeveli
hayat görüşünün yıllar içinde nasıl da genişleyip büyüdüğünü anlatıyor. İnsanın
kendine giden yolun, ne derece zor ve ne derece sancılı olduğu, roman boyunca
bize sürekli hatırlatıyor yazar.
Demian, bir iç hesaplaşmanın romanı, insanın yaşamı
boyunca süren derin yanlızlığının itirafı, insanoğlunun özlemini çektiği
dostluğun betimlemesi. Hayatın özünde de
tıpkı insanın özündeki iyi ve kötünün harmonisi hakim.
Çocukluk yıllarında ailesinin yanında cenneti ve
mükemmeli yaşayan Emil, dışarıda doğru olarak öğrendiği ve bildiği herşeyin
zıddıyla karşılaşır. Büyümek onu
yetiştiği cenetten koparır. Yatılı okulda birçok “doğru” omayan şeyi
dener ve yaşar. Bu bir üst aşamaya geçmek için verilen bir sınavdır. O sınav
aşamasında takılıp orada kalan binlerce insan var. Sadece zorluğuna rağmen bir
üst aşamaya geçmek isteyenler o sınavı verebilir. Onlar başkasının dayatmasıyla
ya da emriyle değil öz isteği ile bunu aşabilirler. Sinclair de onlardan
biridir.
Bu kitabında bir kez daha Hesse’nin insan
karakterinin ve tiplemelerini analiz etmede ne kadar usta olduğunu kolaylıkla
görebiliyoruz. İkinci derecede bir karakter olan Kromer’in çocukların
dünyasında her kültürde ve her dönemde rastlanabilecek kişiliklerdendir. Saf,
iyi niyetli ve kurallı yaşayanların küçük hatalarını kendi lehine çeviren,
tembel, kolay yoldan kazanç sağlama peşinde olan biri Kromer. İnsanların
zayflıklarını çok iyi kullanmayı bilen aynı zamanda da heran kaba kuvvete
çekinmeden başvurabilecek ve çıkarı için ezmeyeceği küçük ve saf insanları
parmağında oynatan bu tipler ne kadar da tanıdık.
Max Demain ise rastlaması güç, zor bulunur bir
dost, hayal edilen ve istenilen bir ruh ikizi adeta. İnsanın bilinçenmeye giden
yoldaki iç sesinin kitapta cisim bulmuş hali. Bilmek, sorgulamak ve araştırmak
gibi insan zekasını geliştiren etkinlikleri dürten, insanı daha çok bilmeye,
analiz yapmaya, düşünmeye iten bir dost.
Bize dayatılanı, kesin doğru olarak verileni
sorgula, diye basbas bağırıyor kitap. Ara kendini, ara ve bul hayatının
anlamını diye haykırıyor adeta. Kimsin sen, ne istiyorsun, nesin sen diye
sürekli içimizi kemiriyor her cümlesiyle Hesse. Okuyun ve okutun çünkü eşsiz
tadına doyamayacaksınız.
Kitaptan alıntılar:
“Her insanın yaşamı, onu kendine götüren bir
yoldur, bir yol denemesi, bir yol taslağıdır. Hiçbir insan yüzde yüz kendisi
olamamıştır ama yine de herkes gücü yettiğince ilerler bu yolda, kimi biraz
daha gözü açık, kimi biraz daha gözü kapalı. Herkes kendi doğumuna ilişkin
artıkları, bir ilkçağ dünyasının sümüksü cismini ve yumurta kabuklarını sonuna
dek sürükleyip oturur kendisiyle. Kimileri vardır, hiçbir vakit insan aşamasına
erişemez, kurbağa olarak, kertenkele olarak, karınca olarak kalır. Kimileri ise
vücutlarının yukarısıyla insan, belden aşağısıyla balıktır. Ama her insan
doğasının insan doğrultusunda bir yaratısıdır. Çıkıp geldikleri kaynak ise
ortaktır hepsinde: anneler. Hepimiz aynı derinlerden çıkıp geliriz ama bir
taslak, derinliklerden çıkıp gelen bir yaratık olarak her birimiz kendi öz
amacımıza varmak için uğraşıp didiniriz. Birbirimizi anlayabiliriz ama
kendimizi ancak kendimiz açıklayıp yorumlayabiliriz.”
“Gelgelelim, gerçekten yaşayan bir insanın ne demek
olduğu günümüzde her zamankinden az bilinmekte, her biri doğanın değerli ve bir
kezliğine denemesi sayılacak insanlar, yığın yığın kurşunlanıp öldürülmektedir.
Eğer bir kezliğine insanlar olarak daha fazla değer taşımasaydık, içimizden her
biri bir filinta kurşunuyla gerçekten saf dışı edilebilseydi, yaşamöykülerini
kaleme almanın hiçbir anlamı kalmazdı. Ne var ki, her insan yalnız kendisi
değil, ayni zamanda bir kezliğine, tamamen kendine özgü, her bakımdan önemli ve
dikkate değer bir noktadır. Öyle bir nokta ki, dünyanın tüm olayları kesişir
burada; bir kezliğine, bir daha asla yinelenmeyecek bir kesişimdir bu.
Dolayısıyla her insanın öyküsü önemli ve dünya durdukça yasayacak Tanrısal bir
nitelik taşır, her insan yasadığı ve doğasının istemini yerine getirdiği sürece
olağanüstüdür, her türlü dikkate ve ilgiye layıktır. Her insanda ruh bir ete,
kemiğe bürünmüştür, her insanda bir canlı acı çeker, her insanda bir Kurtarıcı
çarmıha gerilir. “
''İçimde dışarı çıkmak isteyen bir şey vardı, ben onu yaşamaya çalışıyordum
yalnızca. Neden böylesine güçtü bu?''
"Çok konuşuyoruz. Bu zekice konuşmaların
hiçbir değeri yok, hiç yok. İnsanı kendi kendisinden uzaklaştırır, o kadar.
Kendi kendinden uzaklaşmak da günahtır. Yapılması gereken, insanın tıpkı bir
kaplumbağa gibi, kendi içine girip yerleşebilmesidir."
“Bazen anahtarı bulduğumda ve kaderimin
karanlık bir aynada uyuduğu özüme doğru derinlemesine tırmandığımda, kendimi
görebilmek için yalnızca aynayı bükmem gerekiyor…”
“Kuş yumurtadan çıkmaya çalışır.
Yumurta dünyadır. Her kim doğmak isterse, önce dünyayı yok etmelidir. Kuş
tanrıya uçar. Tanrının adı Abraxas’tır.”