7 Mayıs 2013 Salı

Demian - Herman Hesse

Geç okuduğum kitaplardan biri Demian. Herman Hesse’nin bu eserini gençlik yıllarımda okumuş olsaydım bana çok daha fazla katkısı olurdu diye düşünüyorum. Hesse, romanı 1919′da “Emil Sinclair” takma adıyla yayınlamıştır fakat daha sonra yazarın Hesse olduğu ortaya çıkmıştır. Hesse tam bir Nietzsche ve Schopenhauer aynı zamanda da  doğu mistisizmi hayranı, kitaptan da bu etkiler rahatça anlaşılıyor.

Kitap Emil Sinclair adlı gencin kendini arama yolculuğunu anlatıyor. Roman gençliğin, toyluğun  betimlemesi ile başlıyor ardından gelen boşvermişlik ve yaşanan hayırsızlık döneminden sonra bir anda başlayan aydınlanma ve bilinçlenme yolculuğu ile devam ediyor. Gençlikteki dar çerçeveli hayat görüşünün yıllar içinde nasıl da genişleyip büyüdüğünü anlatıyor. İnsanın kendine giden yolun, ne derece zor ve ne derece sancılı olduğu, roman boyunca bize sürekli hatırlatıyor yazar.
Demian, bir iç hesaplaşmanın romanı, insanın yaşamı boyunca süren derin yanlızlığının itirafı, insanoğlunun özlemini çektiği dostluğun betimlemesi. Hayatın özünde de  tıpkı insanın özündeki iyi ve kötünün harmonisi hakim.

Çocukluk yıllarında ailesinin yanında cenneti ve mükemmeli yaşayan Emil, dışarıda doğru olarak öğrendiği ve bildiği herşeyin zıddıyla karşılaşır. Büyümek onu  yetiştiği cenetten koparır. Yatılı okulda birçok “doğru” omayan şeyi dener ve yaşar. Bu bir üst aşamaya geçmek için verilen bir sınavdır. O sınav aşamasında takılıp orada kalan binlerce insan var. Sadece zorluğuna rağmen bir üst aşamaya geçmek isteyenler o sınavı verebilir. Onlar başkasının dayatmasıyla ya da emriyle değil öz isteği ile bunu aşabilirler. Sinclair de onlardan biridir.
Bu kitabında bir kez daha Hesse’nin insan karakterinin ve tiplemelerini analiz etmede ne kadar usta olduğunu kolaylıkla görebiliyoruz. İkinci derecede bir karakter olan Kromer’in çocukların dünyasında her kültürde ve her dönemde rastlanabilecek kişiliklerdendir. Saf, iyi niyetli ve kurallı yaşayanların küçük hatalarını kendi lehine çeviren, tembel, kolay yoldan kazanç sağlama peşinde olan biri Kromer. İnsanların zayflıklarını çok iyi kullanmayı bilen aynı zamanda da heran kaba kuvvete çekinmeden başvurabilecek ve çıkarı için ezmeyeceği küçük ve saf insanları parmağında oynatan bu tipler ne kadar da tanıdık.
Max Demain ise rastlaması güç, zor bulunur bir dost, hayal edilen ve istenilen bir ruh ikizi adeta. İnsanın bilinçenmeye giden yoldaki iç sesinin kitapta cisim bulmuş hali. Bilmek, sorgulamak ve araştırmak gibi insan zekasını geliştiren etkinlikleri dürten, insanı daha çok bilmeye, analiz yapmaya, düşünmeye iten bir dost.
Bize dayatılanı, kesin doğru olarak verileni sorgula, diye basbas bağırıyor kitap. Ara kendini, ara ve bul hayatının anlamını diye haykırıyor adeta. Kimsin sen, ne istiyorsun, nesin sen diye sürekli içimizi kemiriyor her cümlesiyle Hesse. Okuyun ve okutun çünkü eşsiz tadına doyamayacaksınız.

Kitaptan alıntılar:

 “Her insanın yaşamı, onu kendine götüren bir yoldur, bir yol denemesi, bir yol taslağıdır. Hiçbir insan yüzde yüz kendisi olamamıştır ama yine de herkes gücü yettiğince ilerler bu yolda, kimi biraz daha gözü açık, kimi biraz daha gözü kapalı. Herkes kendi doğumuna ilişkin artıkları, bir ilkçağ dünyasının sümüksü cismini ve yumurta kabuklarını sonuna dek sürükleyip oturur kendisiyle. Kimileri vardır, hiçbir vakit insan aşamasına erişemez, kurbağa olarak, kertenkele olarak, karınca olarak kalır. Kimileri ise vücutlarının yukarısıyla insan, belden aşağısıyla balıktır. Ama her insan doğasının insan doğrultusunda bir yaratısıdır. Çıkıp geldikleri kaynak ise ortaktır hepsinde: anneler. Hepimiz aynı derinlerden çıkıp geliriz ama bir taslak, derinliklerden çıkıp gelen bir yaratık olarak her birimiz kendi öz amacımıza varmak için uğraşıp didiniriz. Birbirimizi anlayabiliriz ama kendimizi ancak kendimiz açıklayıp yorumlayabiliriz.” 

“Gelgelelim, gerçekten yaşayan bir insanın ne demek olduğu günümüzde her zamankinden az bilinmekte, her biri doğanın değerli ve bir kezliğine denemesi sayılacak insanlar, yığın yığın kurşunlanıp öldürülmektedir. Eğer bir kezliğine insanlar olarak daha fazla değer taşımasaydık, içimizden her biri bir filinta kurşunuyla gerçekten saf dışı edilebilseydi, yaşamöykülerini kaleme almanın hiçbir anlamı kalmazdı. Ne var ki, her insan yalnız kendisi değil, ayni zamanda bir kezliğine, tamamen kendine özgü, her bakımdan önemli ve dikkate değer bir noktadır. Öyle bir nokta ki, dünyanın tüm olayları kesişir burada; bir kezliğine, bir daha asla yinelenmeyecek bir kesişimdir bu. Dolayısıyla her insanın öyküsü önemli ve dünya durdukça yasayacak Tanrısal bir nitelik taşır, her insan yasadığı ve doğasının istemini yerine getirdiği sürece olağanüstüdür, her türlü dikkate ve ilgiye layıktır. Her insanda ruh bir ete, kemiğe bürünmüştür, her insanda bir canlı acı çeker, her insanda bir Kurtarıcı çarmıha gerilir. “

''İçimde dışarı çıkmak isteyen bir şey vardı, ben onu yaşamaya çalışıyordum yalnızca. Neden böylesine güçtü bu?''

"Çok konuşuyoruz. Bu zekice konuşmaların hiçbir değeri yok, hiç yok. İnsanı kendi kendisinden uzaklaştırır, o kadar. Kendi kendinden uzaklaşmak da günahtır. Yapılması gereken, insanın tıpkı bir kaplumbağa gibi, kendi içine girip yerleşebilmesidir."
“Bazen anahtarı bulduğumda ve kaderimin karanlık bir aynada uyuduğu özüme doğru derinlemesine tırmandığımda, kendimi görebilmek için yalnızca aynayı bükmem gerekiyor…”
“Kuş yumurtadan çıkmaya çalışır. Yumurta dünyadır. Her kim doğmak isterse, önce dünyayı yok etmelidir. Kuş tanrıya uçar. Tanrının adı Abraxas’tır.”


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder