Barbara (2012)
Muhteşem bir yeşillik, harika bir doğa ve köhne binalar, eski püskü
masalar, eşyalar, yalnızlık dolu evler, toprak yollar, bisiklet... (Bu çok
tanıdık manzarada çocukluğum gözlerimin önüne serilmedi değil.)
Oyunculardan Nina Hoss ve Ronald Zehrfeld çok iyi oynamışlar.
Yalnız bir kadın Barbara, doktor, batı vizesi alabilmek için başvurusu
reddediliyor ve küçük bir kasabaya sürgün ediliyor. Bu kasabaya yerleşiyor ve
oradaki hastanede çalışmaya başlıyor. Batıdaki sevgilisi ile gizli kaçak
buluşmaları oluyor ara sıra. Batı’ya gitmek için gizlice planlar yapıyorlar ve
para biriktiriyor. Bunu bilen sivil polisler tarafından sürekli gözlemleniyor,
sıkça evi aranıyor, iç organlarına kadar herşeyi inceleniyor... Garip bir baskı
ortamı.
Herkesten uzak ve kimse ile yakınlaşmak istemeyen bu kadın o küçük kasabada
doktorluğunu, varlığının değerini ve bu tıkanmışlıkta bile insanlara yardım
edebildiği için mutlu olmayı öğreniyor. Soğuk ve mesafeli duruşu hastalardan
kurtardığı Stella ile yumuşamaya başlıyor, Stella hamile ve çocuğunu Batı’da
doğurmak istiyor.
Çalıştığı hastanede meslektaşı Andre ile iyi bir ekip oluyorlar. Zaten
filmdeki en etkileyici şey aralarındaki garip uyum ve çekim. Daha fimin başında
bu iki karakterin birbirileri için yaratıldıkları hissine kapılıyorsun. Bu iki
kişinin birlikte olması gerek diyorsun kendi kendine. Film ilerledikçe Andre ve
Barbara’nın da yakınlaşması arttıkça artıyor ve bu Barbara’nın hayatının dönüm
noktası oluyor.
Geldiği yol ağızında seçim yapmalı belirsiz ve hayallerini süsleyen Batı
ile realist ve hümanist Andre arasında...
Barbara seçimini yapıyor.
Hayat seçtiklerimizdir! Mutluluk ise yanıbaşımızda.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder