Türk edebiyatının dünya edebiyatı kaşısında birkaç sıfır
geride olduğu kesin, yine de bize bizi anlatacak iyi yazarlar ve iyi yapıtlar
da yok değil. Peyami Safa’nın Yalnız’ız kitabı harkulade.
Soluksuz okudum. Bittiğinde de hüngür hüngür ağladım.
Lisedeyken okuduğum Dokuzuncu Hariciye Koğuşu’la
sevmiştim Peyami Safa’yı daha sonra da Fatih –Harbiye’siyle
hayranı olmuştum. Şimdi de Yalnızız adlı kitabı ile büyülendim.
Tamamlandım.
Öyle güzel seçilmiş, incelenmiş analiz
edilmiş ki karakterler tadına bir türlü doyamadım Meral’in, Feriha’nın,
Besim’in, Necile’nin.Hele Samim adlı karakterin şüpheci, analizci, düşünen,
doğru değerlendiren, ahlaklı, idealist yapısı beni benden aldı.
Kitabın içindeki her bir karakterin psikolojisini oyle
güzel aktarılmış ki kısa sürede herbirinin dostu oluveriyorsunuz anlamadan.
Akıcı, duru bir anlatım, aşk, sevgi, öfke, hırs, gizli
duygular, kendinle hesaplaşmalar, ütopik bir ülke, doğruluk, güzel ahlak,
çirkinlik, erdem, kadın , erkek gibi hayatın ayrılmaz parçası olan binlerce konu
bu kitabın içine sığmış, bizim içimizdeki gizli kalmış tüm duyguları apaçık
önümüze serebilmiştir Peyami Safa.
Kısacası “Yalnızız” romanı şimdiye dek okuduğum türkçe yazılmış en iyi eser.
Kitaptan nefis alıntılar:
“...dal kendi içine, koş kendi kendinin
peşinden, bul onu, bul kendini, bul ruhunu, bul, sev, bil, an, gör kendi içinde
gör Allah’ını. Kendine dön, kendine bak, kendine gel.”
“Kendini tanımayan ve bunun için çaba sarf etmeyen;
sadece görüntüyle yaşayan insan, ilk cezasını yaşarken çekmeye başlar. Kendinin
farkında olmayı, o güzelliği idrak etme hakkını yaşarken kaybeder. Bu nedenle
mutlu olamaz. Bir yerden başka bir yere savrulur, durur.”
“İnsanlar gölgelerdir. Konuşmadan anlaşırlar.
Birbirlerinden hiçbir şey saklamazlar. Seni görür görmez bir simeranya kadınına
benzettim. Elbisenin içinde yalnız ruhun var. Yüzün bir örümcek ağı. Gözlerinde
sen dolusun. Gurur ve yalan yok. Seni sevmek istiyorum. Bu bir hayal. Simeranya
gibi sen de yoksun. Yaratıyorum seni ben, kendi arzuma göre, ismini sakın söyleme
bana. Birbirimizi bir daha görmeyeceğiz."
“İkincilerimize hakim olduğumuz nispette insanız.
Hepimizin ruhumuzda en az bir katil, bir kaç hırsız, bir sürü yalancı, iftiracı
ve sayısız can, mal ve ırz düşmanı var. Bunları hapsediyoruz. Yoksa kim adam
öldürmez, çalmaz, iftira atmaz, ev bark yıkmaz?”
“Yalnızım, evet yalnızız. Yani, bak, büyük kalabalıkların ortasında, insan denilen sosyal varlık kendi iç dünyasının mahpusu halinde, şifasız bir yalnızlığa mahkum. Yalnızım, evet herkes yalnızdır, yalnızız. Bütün ihtilaflarımızda yalnızlıklarımız çarpışıyor. Hatta kendi kendimizle mücadelelerimizde bile kendilerimiz birbirine karşı yalnızdır”
“Yalnızım, evet yalnızız. Yani, bak, büyük kalabalıkların ortasında, insan denilen sosyal varlık kendi iç dünyasının mahpusu halinde, şifasız bir yalnızlığa mahkum. Yalnızım, evet herkes yalnızdır, yalnızız. Bütün ihtilaflarımızda yalnızlıklarımız çarpışıyor. Hatta kendi kendimizle mücadelelerimizde bile kendilerimiz birbirine karşı yalnızdır”
“Kadının aşk ahlakı, bazen aşk dışında ahlak tanımaz.”
“İnsanın bütün dramı buradadır. Çünkü onun bu yüksek şuur tabakaları (birincisi), somatik yapısının (ikincisi) tesirlerinden kurtulacak kadar gelişmemiştir. “Sosyal ben” ötekinin, yani “biyolojik benin” emri altındadır. Kölesidir onun. İnsanı intihara veya haberi olmadan bir çok hastalıklara sürükleyen günah kompleksi böyle bir iç mücadelenin ürünüdür”
"Hastalık, insanın ruhundaki bir sıkıntıya bedeninin isyanıdır."
“İnsanın bütün dramı buradadır. Çünkü onun bu yüksek şuur tabakaları (birincisi), somatik yapısının (ikincisi) tesirlerinden kurtulacak kadar gelişmemiştir. “Sosyal ben” ötekinin, yani “biyolojik benin” emri altındadır. Kölesidir onun. İnsanı intihara veya haberi olmadan bir çok hastalıklara sürükleyen günah kompleksi böyle bir iç mücadelenin ürünüdür”
"Hastalık, insanın ruhundaki bir sıkıntıya bedeninin isyanıdır."
“Çok doğru. çünkü buluştukça hep kavga ediyoruz.
Hakikaten bu senin kendi kendinle kavgandır. Ucu ne kadar uzaklara gider bu
mücadelenin, bilir misinz? Anlattığım kadar basit değil. Fakat şimdi seni güç
kavrayabileceğin metafizik meselelere koşturup yormak istemem. onu geçelim.
Ferhad’ı sevmediğin halde ona bu kadar şiddetli alaka duyman , hakikatte, onu
sevmek ihtimaline karşı yaptığın mücadelinin, “sevmek öncesi” diyebileceğimiz
bir hal içinde, bir mücadele aşkının bahanesi olmaktadır. Yani ferhad’ı
sevebilseydin bu mücadele aşkı derhal sona erecekti. Sana kolay bir formül
vermek için diyebilirim ki, aşk iki kin arasında bir mütarekedir.
- Fakat aşk hayranlıkla başlamıyor mu? Başlangıçta kin
yok ki.
- Hayranlık mağlup olmuş bir kıskançlıktır.
Yani kıskançlık gıptayai gıpta hayranlığa yerini verir. Dibinde kin vardır.
Gitgide, hayranlığın zaafa uğradığı anlarda bu kin ortaya çıkar.”
“İntihar ediyorum. Kendi kendimden nefretimin
çerçevelediği ve çirkinleştirdiği bir dünyada yalnızım.”
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder