The Master
Freddie Quell kayıp bir vaka, kimsesiz
bir adam, sevgisiz ve ilgisiz büyümüş
biri. Bir ayyaş, bir seks düşkünü, güvenilmez ve iş yapamaz bir düşmüş. Doğduğu
yere ait olmadığı gibi, bağlanma sorunları da olan biri. “The Master” böyle bir
adamın hikayesinin etrafında yeni oluşmakta olan “The Cause” grubunun (tarikat/
inanç vs olarak da aldandırılabilir) insanların hayatındaki yerine ve
gerekliliğine değiniyor.
Film, insanın temeldeki yalnızlığını,
bir şeye ait olma, bir umuda tutunma ihtiyacını anlatırken bu tip sosyal grupları, oluşumları hem
eleştiriyor, hem de bizleri bolca düşündürüyor.
Hepimizin içinde bir yere umut bağlama,
bir yerde sevilme, orada kabul görme ihtiyacı duyuyoruz. Ailede bunu alamazsak, dışarıda bir yerlerde bunu mutlaka arar ve bulmanın peşine düşeriz. Çünkü
olduğumuz gibi sevilme ihtiyacımız çok baskın ve aslında yalnızlık taşıması ağır bir yük. Yalnızlık bir süre sonra kendi
kendimizi yok eden ürkütücü bir girdap, bir kısırdöngü halini almaya başlar ve seni iyi biri olmaktan uzaklaştırır.
İnsan hayatı kendini anlatma ve varlığına bir
anlam katmanın dışında nedir zaten?
Burada "The Cause" modern kaybolmuş insanın
psikolojisi üzerine bir eleştiri.
"The Cause" tarzı oluşumlar insanlar için çöldeki bir vaha gibi,
"The Cause" tarzı oluşumlar insanlar için çöldeki bir vaha gibi,
Quell ve Dodd’un dostluğu,
birbirileriyle olan bağ etkileyici.Quell bir köpek gibi Dodd'a bağlı. Quelle hayvani dürtülerle hareket eden, onun fikirleri uğruna tüm değerleri çiğneyebilen biri, çünkü sevilmeyi ve kabul görülmeyi sadece onun yanında yaşar. Dodd Quell’i kurtarabileceğine inanıyor,
onu ailesinin, grubun, tarikatının içine sokuyor. Ona aidiyet duygusunu, sevilme duygusunu yaşatıyor.
Quell kendi hayatını arayıp bulma uğruna Dodd'u bırakır.
Quell kendi hayatını arayıp bulma uğruna Dodd'u bırakır.
Ve bir grubun, tarikatın ya da ona ne
derseniz deyin, oranın kurallarına, efendisine ihanet ederseniz dışlanırsınız, kabul görmezsiniz, onlar sizi
atmazlar ama siz kendi isteğinizle oradan çıktarsanız artık oraya geri dönüşünüz de
mümkün değildir.
Freddie Quell , Dodd'u ve The Cause'u terk eder, geri döner ama artık orada istenmemektedir.
Freddie Quell bunca yaşanandan sonra kayıp bir vaka olmaya devam ederek film son buluyor.
Freddie Quell bunca yaşanandan sonra kayıp bir vaka olmaya devam ederek film son buluyor.
Tıpkı Buñuel’in 1961 yapımı “Viridiana”
filminde Viridiana’nın yardım etmeye çalıştığı fakirlerin, dilencilerin,
sokakta yaşayanların aslında bir iyilik karşısında “öz”lerinin değişmeyeceğini
anlatması gibi 2012 yapımı The Master da aynı şeyi söylüyor: insanı kutraracak tek şey insanın kendisdir, seni sen yapan şey, kendine inancın, kendin için
yaptıkların. Din, dil, ırk, topluluk hepsi birer köprü ya da tuzak ve aslında
hiçbiri senin özüne sen izin vermedikçe ulaşamamakta.
Filmden sonra kime ve neye değer
verdiğimiz, kim olduğumuz ve nasıl bir dünyada yaşadığımızın değerlendirmesini
yaparken, eleştiri oklarını acımasızca kendi özümüze fırmaltmaktan hiç
çekinmiyoruz. “The Master “ sayesinde bir tokata daha mağruz kalıyoruz.
Özetlemek gerekirse film insanın bir yere (bunlar mekan, grup, topluluk, sosyal
kuruluş, aile vs. olabilir) ait olma ihtiyacını ve orada olduğu gibi kabul
görmesinin önemi üzerinde dururken, insanın derin YALNIZLIĞINI çarpıcı bir
şekilde işlenmiş.
Freddie Quell karakteri bir "kaybeden". Zayıf insan, içki bağımlılığı, aile sorunları, insanın kendinden ve kim olduğundan kaçamaması gibi konular çok iyi işlenmiş.
İnsanın en temel ihtiyacı sevgi ve olduğu gibi kabul görmesi üzerine bir başyapıt "The Master". Bu yılki aday filmlerin arasında en kayda değer özgün senaryolardan birine sahip. Ben çok beğendim.
Freddie Quell karakteri bir "kaybeden". Zayıf insan, içki bağımlılığı, aile sorunları, insanın kendinden ve kim olduğundan kaçamaması gibi konular çok iyi işlenmiş.
İnsanın en temel ihtiyacı sevgi ve olduğu gibi kabul görmesi üzerine bir başyapıt "The Master". Bu yılki aday filmlerin arasında en kayda değer özgün senaryolardan birine sahip. Ben çok beğendim.
Joaquin Phoenix'in Oscar alamamasının
en büyük nedeni filmde sergilediği olağanüstü performansı değil, canlandırdığı
karakterin bir "kaybeden"e,bir “düşmüş”e ait olması.
Philip Seymour Hoffman rolün hakkını çok çok iyi vermiş.
Philip Seymour Hoffman rolün hakkını çok çok iyi vermiş.
2012 yapımı filmlerin içinde seyredilmesi
gerekenlerin arasında ilk 10'umda “The Master” kesinlikle var!
Not : Joaquin Phoenix bana Bradley Cooper gibi çıtır
çerez bir oyuncunun en iyi erkek oyuncu dalında Oscar’a aday olmasının ne kadar
saçma olduğunu bir kez daha gösterdi. Aynı kulvarda yarışmaları bile saçma. Ah
Bradley, ah daha çooook ekmek yemen gerek, bu halinle Joaquin’in eline su
dökemeyeceğin gibi, küçük tırnağı bile olamazsın.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder