11 Ocak 2013 Cuma

Moonrise Kingdom / Yükselen Ay Krallığı

Moonrise Kingdom / Yükselen Ay Krallığı

Filmi dün seyrettim ve dürüstçe söylemek gerekirse hiç beğenmedim. Beklentilerimin çok arttığı kesin. Sinemadan hep daha fazlasını istedim ve bekledim, ama ne yazık ki hayal kırıklıklarım seçici olmaya çalışmama rağmen oldukça çok. Öyle beni 2 saat eğlendirip, güldürecek ve bir saat sonra da unutup gideceğim filmlerin peşinde asla olmadığım gibi süper sürükleyici bir aksiyon filmi peşinde de hiçbir zaman olmadım.
Üstelik zaman benim için ilk gençlik yıllarımdakinden çok daha hızlı aktığından seyredeceğim filmleri çok daha özenli elemem gerekiyor. Eleyerek seçtiklerimden Moonrise Kingdom / Yükselen Ay Krallığı filminin ne konusunu sevdim, ne de oyuncularını. Oyuncuların arasında Bruce Willis, Edward Norton varlar ama öyle sıradanlar ki fazlasıyla sıkıcı bulduğum filme hiçbir artıları olamamış.

Daha fimin başında daralmaya başladım, sonunda da elde var koskoca bir “sıfır”la bitirdim. Büyük bir hayal kırıklığı yaşasım. Yazık oldu zamanıma...
Büyüklere masal  tanımlaması dahi yapamayacağım bu film için. Büyümüş de küçülmüş çocukların ara sıra büyük laflar etmeleri beni hiç cezbetmedi. Empatik olmamız gerektiğine dair birçok mesaj fazlasıyla ironik ve abartılı verilmiş. Film duygusal desen değil, komik desen değil mesajlarla dolu desen o da değil.
Madem seyrettim biraz da konusuna değineyim bari. Sorunları olan 12/13 yaşındaki biri kız, diğeri erkek kahramanların, büyüklerden ve yaşadıkları bu sıradan dünyadan kaçma teşebbüslerinin serüveni. Film başladığı yerde bitiyor bir adım ileride değil. Hiçkimse hiçbir alışkanlığını değiştirmeden yaşamaya devam ediyor. Kız kahramanımız Suzy ailesinden nefret ediyor, onlarla sorunlar yaşıyor, iletişim kuramıyor vs.. Erkek kahramanımız Sam de annesini babasını kaybetmiş biri, koruyucu aile yanında yaşayan ve o aile tarafından da geri istenmeyen bir çocuk. Aynı zamanda izci kampında arkadaşları tarafından dışlanmış, sevilmemiş, benimsenmemiş biri. Tüm bunların nedeni hakkında hiçbir bilgi yok, yönetmenimiz bizi “o kısmını sen uydur izleyici”  düşüncesiyle başbaşa bırakıyor. Efendim, bu iki çocuk biri evden, diğeri kamptan kaçıyorlar, başbaşa serüvene atılıp birbirilerine aşık oluyorlar. İki dışlanmış, sevilmeyen yanlız kalmış kişi sevgiyi ve benimsenmeyi birbirlerinde buluyorlar.
Kız niye ailesiyle anlaşamıyor, onlardan ne istiyor ve ne alamıyor, Sam izci kampında neden bir türlü benimsenmiyor, sevilmiyor? Bunlara filmde yer yok. Kızın annesi babası 4 çocuk yapmışlar ama birbirlerini sevmiyorlar gibi, megafonla iletişim kuruyorlar, evde megafonla duyurular yapılmakta, uyulması gereken kurallar megafonla tekrarkanıyor. İşte bu garip ailede kızın annesi kasaba polisi ile flört ediyor, duygusal boşluğunu onunla dolduruyor. Niye, niçin, nasıl’ın cevapları yok. Evliliğindeki sorunlarını kocanla konuştun mu kadın, çözmeye çalıştın mı bunları gibi birtakım farklı arka plan sorularının da cevapları yok. Öyle işte kabul edip seyretmeye devam edeceksin.

Gelelim  başröldeki 12/13 yaşındaki Sam’le Suzy’ye.Bu iki kişi sevilmediklerine karar vermişler. Hiçbir şekilde anlaşılmak için çaba sarf etmeden, kabul edilme savaşı vermeden kaçarak bir çeşit isyanlardalar. Benimsenmediklerini düşünüp bulundukları/yaşadıkları yerden sıvışıp kaçıyorlar. Üstüne üsylük genç de değiller, sadece çocuklar. Allah aşkına 12 yaşındaki çocuklara mutsuzluk, anlaşılmama, sıvışma olayını, sevilmiyorum düşüncesininin altında niye ezilirlsinler. Aşık oluyorlar üstüne üstlük evelniyorlar da. Komik bile değil, tek kelime ile saçma. Birey olmayı öğrenememiş bu iki çocuk sorunlarını evlenerek ve birbirilerini severek ve kaçarak mı çözüyorlar?  Tamamen realiteden uzak. Çocukların evden kaçması, aşk yaşamaları hiçbir  şekilde eğlenceli değil.

İnsanoğlu çok garip, hep istiyor, hep talep ediyor, hep etrafından bekliyor ama konu ile ilgili hiçbir şey yapmıyor. Filmin sonunda yine megafon elde, yine direktifler megafonla veriliyor. Bir ilerleme yok. Bana kalırsa film bir sürü boşluklarla dolu.
Psikolojileri bozuk bu iki çocuğun isyanını anlatıyorsun ama hiçbir şekilde filme psikolojik bir derinlik aktamıyorsun, bizi konunun derinliğine ya da önemine ortak edemiyorsun be sevgili yönetmen , senarist kardeşlerim.
Açıkçası, seyrettiğim ama öyle bayılmadığım “Amelie”nin küçük tırnağı olamayacağı gibi,  “Hugo”nun da  yakınından uzağından geçememekte film.
Bana kalırsa Moonrise Kingdom / Yükselen Ay Krallığı seyretmeniz tam bir zaman kaybı. İzlemeyin ve yapacak daha iyi birşey bulun!

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder