28 Mart 2013 Perşembe

Like Someone in Love

 Like Someone in Love aşırı durgun sonu olmayan bir film. Herşey çok ağır, acelesiz ve sıkıntılı geçiyor. Tabakların ve kaşıkların şıngırtısı, trafiğin sesi, telefon zırlamaları, uğultu....
Akiko bir eskort kız, taşradan Tokyo’ya geleli iki yıl olmuş, üniversitede okuyor, fakat parasını çıkarabilmek için eskortluk yapıyor.

Film bir barda Akiko’nun nişanlısıyla telefonda kavga etmesiyle başlıyor. Uzun telefon konuşması, kızın nişanlısına kendini açıklamaya  çalışması, Akiko’nun çalıştığı adam  kızın istememesine rağmen onu yaşlı adamın  evine göndermesi...
Yönetmen seyirci hareketsizlikten boğuyor.
Aynı gün Tokyo’ya taşradan onu görmeye büyükannesi geliyor . Kız büyükannesini görmek istiyor, o gece işe gitmek istemiyor, zaten ertesi gün sınavı vardır ama hiçbirşey kızın istediği gibi gitmiyor, iş vereni onu o işe götüren taksiye bindiriyor...
Garip bir duygusallık var filmde, ama gerçekle de bağdaşmayan, hayal ürünü bir Akiko var, eskort kız olmasını bir türlü yakıştıramıyorsunuz, fazla çocuk, saf ve masum, iradesiz ve salak, ne istediğini bilmeyen, günü gününe anlamsız yaşayan biri gibi.
Hesabına çalıştığı adam ona bir takis tutuyor ve o gece eşlik edeceği adamın evine gönderiyor.
Yol boyunca ninesinin mesajlarını dinleyen Akiko için üzüldükçe üzülüyoruz, Akiko da üzülüyor ama büyük annesini görmek istemesine rağmen bir türlü taksiden inip onun yanına gitme cesareti gösteremiyor. Birkaç kez büyükannesinin onu beklediği mekanın etrafında taksi ile tur atıyor ama sonra çalışması gereken yere gitmek üzere yola devam ediyor.
Yaşlı öğretmen ve eskort kızın uyumsuzluğu hemen göze çarpıyor. Birinin önünde heba edilecek koskoca bir hayat, diğerinin önünde sayılı günler/aylar var.Fark sadece yaşta değil. Yaşlı adam okumuş, bilgili, kültürlü. Evinde her yerde yüzlerce kitap var, oysa kızın tek bildiği gülumseyerek ve soyunarak, rol yaparak hoşa gitmekdir.
Adam masa hazırlamış, çorba yapmştır, kızla sohbet edip iyi vakit geçirmek ister ama nafile, kız soyunur adamı yatağa çağırır vedaha gece başlamadan uyumuştur bile.

Sabah onu okula bırakır yaşlı adam. Kapıda kızı bekleyen nişanlısı onu hırpalar ve sürekli ondan açıklamalar ve cevaplar ister. Kız derse girer, yaşlı adam arabada onu bekler, nişanlısı arabaya gider ve kızın büyükbabası sandığı kişi ile iletişime geçer.
Kızı sevdiğini, onunla evlenmek istediğini anlatır, böylece kızın ona her zaman cevap vereceğini sanır.
İlişkileri ve evliliği, kitapları ve okulu sorgulayan dialog böyle başlar.
Genç, saf ve salak kız, kıskanç ve baskıcı nişanlısı tarafından şiddete mağruz kalıyor, yaşlı adam bu yaşına kadar öğrendiklerini bilge bir öğretmen edasıyla onlara aşılamaya çalışır. Bu üçünün biraraya getirildiği araba sahnesinde karakterlerin birbirinden ne kadar uzak , birbirilerine ne kadar zıt ve ne kadar da kendi içlerinde yalnız olduklarını görüyoruz. Herkes mutsuz, herkes kendince bu sıkıntılı yaşamın bildiği gibi üstesinden gelmeye çalışıyor.
Yaşlı adam dul, cocukları tarafından yalnızlığa terk edilmiş.
Genç kız ailesine sırt çevirmiş, yaptığı şeylerden rahatsızlık duyuyor, hayatı yalan dolan dolu ve yalnız, sahipsiz.
Genç nişanlı kıskanç, kızgın, zaptedilmez ve baskıcı.
İnsanın  bu hayattaki başarısı nedir, mutluluğu nerede gizli?
Sevdiğin ve birlikte olmak istdiğin insanları tolere edebilmek mi mutluluk, yalanları görmezden gelmek mi? Kimseyi bir kafese sıkıştırmadan mutlu olabilmek mümkün mü?
Yalnızlık, bir eskort kızla unutulur mu? Yalan söyleyen ve soruların cevaplarını beğenmeyen bir nişanlı, evlenince mutlu mu olur? 
Eskort kız herkesi ve kendini dahi kandırıyor, kim olduğunu bilmek istemiyor, üstüne üstlük düştüğü çukurdan kurtulmak için hiçbir çaba sarfetmiyor, hiçbir şey yapmamaya devam ederek  mutlu mu olacak?
Bu durağan film bu basit sorular ve çok da yeni ve etkileyici olmayan bilgilerle süslenmiş insan hayatından basit bir kesit sunuyor seyirciye.
Ben filmi çok da beğenmedim, bana yeni birşey de kattı diyemem çok az söz, çok az olay oluyor. Üzerinde  durulması ve derine inilmesi gereken bir film değil.
Filmin sonunda benim çıkardığım sonuç şu:  “ne ekersen onu biçersin”, ne seçersen osun.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder