25 Mart 2013 Pazartesi

Barbara

Barbara (2012)

Muhteşem bir yeşillik, harika bir doğa ve köhne binalar, eski püskü masalar, eşyalar, yalnızlık dolu evler, toprak yollar, bisiklet... (Bu çok tanıdık manzarada çocukluğum gözlerimin önüne serilmedi değil.)
Oyunculardan Nina Hoss ve Ronald Zehrfeld çok iyi oynamışlar.

Yalnız bir kadın Barbara, doktor, batı vizesi alabilmek için başvurusu reddediliyor ve küçük bir kasabaya sürgün ediliyor. Bu kasabaya yerleşiyor ve oradaki hastanede çalışmaya başlıyor. Batıdaki sevgilisi ile gizli kaçak buluşmaları oluyor ara sıra. Batı’ya gitmek için gizlice planlar yapıyorlar ve para biriktiriyor. Bunu bilen sivil polisler tarafından sürekli gözlemleniyor, sıkça evi aranıyor, iç organlarına kadar herşeyi inceleniyor... Garip bir baskı ortamı.
Herkesten uzak ve kimse ile yakınlaşmak istemeyen bu kadın o küçük kasabada doktorluğunu, varlığının değerini ve bu tıkanmışlıkta bile insanlara yardım edebildiği için mutlu olmayı öğreniyor. Soğuk ve mesafeli duruşu hastalardan kurtardığı Stella ile yumuşamaya başlıyor, Stella hamile ve çocuğunu Batı’da doğurmak istiyor.

Çalıştığı hastanede meslektaşı Andre ile iyi bir ekip oluyorlar. Zaten filmdeki en etkileyici şey aralarındaki garip uyum ve çekim. Daha fimin başında bu iki karakterin birbirileri için yaratıldıkları hissine kapılıyorsun. Bu iki kişinin birlikte olması gerek diyorsun kendi kendine. Film ilerledikçe Andre ve Barbara’nın da yakınlaşması arttıkça artıyor ve bu Barbara’nın hayatının dönüm noktası oluyor.

Geldiği yol ağızında seçim yapmalı belirsiz ve hayallerini süsleyen Batı ile realist ve hümanist Andre arasında...
Barbara seçimini yapıyor.

Hayat seçtiklerimizdir! Mutluluk ise yanıbaşımızda.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder